Tubal ve peritoneal ( karın iç zarı) nedenleri neler?

Tubal ve peritoneal faktörler kadın infertilitesinin %30-40’ını oluşturur. Tubal faktörler tüplerinin hasar görmesi veya tıkanması ile ilişkilidir ve geçirilmiş pelvik enfeksiyon, pelvik veya tubal cerrahiye bağlı ortaya çıkar. Peritoneal faktörler ise sıklıkla pelvik enfeksiyon, cerrahi veya endometriyozis ile görülen tüp ve yumurtalıklar arasındaki yapışıklıklar ile ilişkilidir.

Histerosalfingografi (HSG) tubal açıklığın değerlendirmesinde ilk yapılması gereken testdir. HSG’nin tubal tıkanıklığı tanımlamada %85 duyarlılığı vardır. Adetin 6-11. günleri arasında yapılması gereken bu görüntülemede, rahim ağzı kanalına yerleştirilen bir kanül aracılığı ile suda çözünen kontrast madde rahimin içine enjekte edilir ve seri floroskopik çekimlerle döl yatağının dolumu, kontrast maddenin tubalardan geçişi ve karın boşluğuna serbestçe dağılımı görüntülenir.kadın kısırlığı, kadınlarda kısırlık nedenleri, kadınlar kısırlık oluşumu

Laparoskopi, tuboperitoneal nedenlerin tanısında altın standart yöntemdir. Pelvik organların doğrudan görüntülenmesi, tüpler ve yumurtalıklar arasındaki yapışıklıklar, endometriyozisin değerlendirilmesi ve tüplerin açık olup olmadığının doğrudan incelenmesi mümkündür.

Başa Dön

Açıklanamayan İnfertilite

Açıklanamayan infertilite, infertilite değerlendirmesinde yapılması gereken standart testlerin tümünün normal değerlerde olması (normal semen analizi, belgelenmiş ovulasyon bulgusu, normal döl yatağı, her iki tübün açık olması) durumudur. Görülme sıklığı tüm infertil popülasyonda %10-20 civarındadır.

Açıklanamayan infertilite, üreme verimliliği eğrisinin alt sınırı olarak kabul edilebilir. Ortalama siklus başına gebe kalma şansı %2-4 civarındadır; bu oran normal fertil çiftlerde beklenen orandan (%20-25) daha azdır. Bu olgularda infertilite, standart değerlendirme metodları ile gösterilemeyen sperm veya yumurta fonksiyon bozukluklarına, döllenme sırasında, embriyo gelişimi döneminde veya gelişen embriyonun rahme tutunmasına bağlı nedenler ile ilgili olabilir. Tedavi seçenekleri arasında birden fazla ovumun gelişmesini hedefleyen süperovulasyon ve intrauterin inseminasyon (aşılama) ve tüp bebek uygulamaları yer almaktadır.

Başa Dön

İnfertilitede Tedavi Seçenekleri

İnfertilite yönetiminde klinik uygulamada en sık kullanılan yöntemler;

İntrauterin inseminasyon (IUI); aşılama

İn vitro fertilizasyon (IVF)

İntrasitoplazmik sperm injeksiyonu (ICSI) dur.

Hepsinde temel amaç aynıdır; döllenme şansını artırmak ve gebeliği başarmak için sperm ve yumurta hücresini bir araya getirmektir.

Her bir üremeye yardımcı yöntemin felsefesini 3 temel prosedür oluşturur:

Overlerin birden fazla yumurta üretmesi için yumurtalıkların ilaç ile uyarılması (süperovulasyon)

İnseminasyon veya injeksiyon yapmak üzere, hareketli ve morfolojik normal spermin laboratuar koşullarında hazırlanması ( sperm hazırlığı)

Sperm ve oositin bir araya gelmesini sağlayan tekniklerin kullanılması

Intrauterin inseminasyonda (IUI) amaç, en fazla 3 olgun folikülün ( 18-20mm boyutunda) gelişimini sağlamaktır. 3’ten fazla folikül gelişiminde çoğul gebelik riski artmaktadır. Yeterli folikül gelişim sağlandıktan sonra ovulasyonu sağlamak amacı ile HCG enjeksiyonu yapılır. 34-36 saat sonra laboratuar koşullarında hazırlanmış, motilitesi arttırılmış semen bir kateter aracılığı ile rahim içine enjekte edilir. IUI uygulaması ile siklus başına elde edilebilen gebelik oranı%8-15 civarındadır.

IVF ve ICSI’de süperovulasyon için kullanılan ilaç dozları daha yüksektir.. Bu tedavilerde, kontrollü ovaryan hiperstimülasyon yapılarak çok sayıda yumurta elde etmek ve laboratuar ortamında sperm ile dölleyerek içlerinden seçim yapılabilecek ve bir kısmınında dondurularak saklanmasına olanak tanıyacak çok sayıda embriyo geliştirmek amaçlanır.

İnfertilite tedavisinde çok sayıda folikül gelişimi sağlamak için kullanılan ilaçlar; ağızdan alınan klomifen sitrat ve letrozole ve enjekte edilen gonadotropinlerdir.

Klomifen, infertilite tedavisinde kullanılmaya başlanan ilk ilaçlardandır. Hipofizden FSH salınmasını artırır ve sonuçta yumurtalıklarda foliküler gelişim indüklenmiş olur.

Aromataz inhibitörü olan letrozolün ovaryan stimülasyonunda kullanılması son yıllarda başlamıştır ve bu konudaki klinik tecrübe sınırlıdır. Özellikle klomifen’e dirençli anovulatuar kadınlarda, letrozol bir seçenek olabilir.

Enjekte edilerek uygulanan gonadotropinler yaklaşık 40 yıldır klinik kullanımda olan ilaçlardır. Hipogonadotropik kadınlarda, klomifene yanıt vermemiş veya az yanıt vermiş hastalarda ve tüp bebek uygulamalarında süperovulasyonu sağlamak amacı ile kullanılır. Oldukça etkili ve verimli olmalarına rağmen artmış maliyet, çoğul gebelik ve yumurtalıkların aşırı uyarılma riski (OHSS) vardır.

Uzun yıllar boyunca menapozdaki kadınların idrarlarının saflaştırılması ile elde edilmiş, kas içine enjekte edilerek uygulanan 75 ünite FSH ve 75 ünite LH içeren menotropinler ( hMG, human menopazal gonadotropinler) kullanıldı. Son yıllarda klinik kullanıma rekombinant tekniklerle hazırlanmış cilt altına hastanın kendi kendine rahatlıkla uygulayabileceği rekombinant FSH ve LH preparatları girdi.

Yorum yapılmamış

Bir Cevap Yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir